Popüler olanlar

Yazar: Blogger by Hementasarim.com 29.07.2015

Marmara’dan Ege’ye

Marmara ve Ege Seyahatnamesi (Gezi Yazısı)

            Erzurum’dan başlayacak olan seyahatimiz ilk etapta sadece Marmara bölgesine yönelikti. Ancak ilerleyen aşamalarda bu durum değişmiş ve Ege’ye kadar uzanmıştır. Seyahat öncesinde 10 Haziran’da Milletvekili seçimleri yapılmıştır. Bu seçimlerde AKP 4, MHP ve HDP ise birer Milletvekili çıkarmıştır. Salı günü seyahatimiz Otobüs yolculuğuyla başlıyor.

Seyahat öncesi planlar

Henüz seyahatim başlamazdan evvel bir takım planlar da yapmayı ihmal etmedim. Üniversitenin bitmiş olması adeta beni özgür kılmıştı. Bu seyahatime Marmara Seyahatnamesi adını vermeyi planlıyor ve bitiminde bir eser kaleme almayı hedefliyordum. Seyahat sonrası elbette ki geri gelip Erzurum’da bir işe girmek zorundayım. Bu seyahatin ilk durağı İzmit-Kocaeli, sonrasına İstanbul-Pendik olacak. Şayet Halaoğlu Hüseyin o zamana kadar Balıkesir’den dönmezse ve benim de imkânım olursa, bir diğer durak Bandırma-Balıkesir ve ardından Çorlu-Tekirdağ. Bu yaz gezmek istiyorum elbette ki, ama daha çok nişanlımla vakit geçirmek istiyorum. Eee… Şimdiden hayırlısı diyelim ve başlasın bakalım seyahatimizin ilk günü…

İlk Marmara Seyahati

            Nihayet uzun bir Otobüs yolculuğundan sonra Marmara Seyahatime başlayabildim. İlk durak İzmit’ti. Yol yorgunu olmama rağmen pek uyumak istemiyordum, çünkü vaktimi uykuyla geçirmeye hiç niyetim yoktu. Saat 10 sularında güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra ilk etapta İzmit’i gezmek varken ben İstanbul’u gezmeyi tercih ettim. Kartal’a kadar özel araçla gitmiş, oradan da trafik yoğunluğu nedeniyle mecburen Metroya binmek zorunda kaldık. Kadıköy’e kadar Metroyla gittikten sonra Eminönü’ne vapurla geçiş yaptık. Bir şeylerin değiştiğini sezebiliyordum. 2013 yılında en son İstanbul’a geldiğimde daha fazla martı ve kuş olduğunu görmüştüm. Ama bu yıl neredeyse hiç kalmamıştı. Martılar yoktu artık. Kadıköy iskelesinden Eminönü iskelesine giderken, Haydar paşa yakınlarındaki limana yakın bir kayalık bulunuyor. O kayalıklar baştanbaşa Martı doluyken, bu yıl neredeyse hiç kalmamıştı. Deniz de daha kirli ve bulanıktı. Yoksa ölüyor muydu artık İstanbul. Erzurum’un da bu kervana, ölü şehirler kervanına katıldığını görebiliyorum. Çünkü 3 – 5 yıl evvel Murat Paşa camisi dâhil bir çok cami avlusunda yüzlerce Güvercin uçuşurken, her sabah karga ve serçe sesleriyle güne ahali merhaba derken bu yıl büyük bir değişim oluyordu. Hiçbir cami avlusunda güvercinler görülmemekteydi Erzurum’da. Sabahları ise kuş sesleri duyulmamaktaydı artık. İstanbul’da aynıydı. Kuşlar ölüyordu. Canlılar yok oluyor, doğa yaşlanıyordu adeta. Emin Önü’nde Balık ekmek yedikten sonra Emin Önü camisinde öğlen namazını eda ettim. Biraz gezintiden sonra Kadıköy’e geri döndük. Kadıköy’de aynı kalabalık ve yoğunluk vardı. Değişen bir şey yoktu yıllardır. Ardından Bahariye Caddesine ve sonrada Moda sahiline yol aldık. Meşhur Ali Ustanın Moda dondurmasından da yedikten sonra sahil’e indik. Modayı, sessiz ve sakin oluşunu, tabi ki İstanbul’un en asil semtlerinden oluşunu seviyorum. Kendince bir özgünlüğe ve sakin bir ahaliye sahip tarih kokan modern bir kent olan Moda, kültürel bir sanat merkezi gibi bana göre. Sonrasında Kadıköy sahilinde denizin tadını çıkarmayı planlasak da sıcağın bunaltıcı havası bu zevkten birçokları maalesef mahrum bırakıyor. Yıllardır yılmadan insanlar oraya gelip müzik çalıyor ve halay tutuyor. Bunlara aldırmadan Kızıl Derili müziklerini çalıp söyleyen bir gurupsa yine eşsiz sanatını konuşturuyor.
Metroyla eve dönüş için ilk adım atılmıştı. Ne yazık ki, yeraltı treni ve otobüslerde oturma fırsatı bir türlü bulamadık. İlk gün bu şekilde bitmişti. Yol yorgunluğu ve günün yoğun temposu bir hayli yormuş olsa gerek ki, akşam yok oluşa adım adım ilerleyişi düşünemeden derin uykuya dalmıştım. Erzurum’un en kaliteli otobüs firmalarından biriyle ve yeni 2+1 otobüslerle gelmeme rağmen yol yormuştu. Çünkü fazlasıyla uzaktı ve yaklaşık 23 saat sürmüştü. O kadar yorgun ve bitik düşmüştüm ki, her zaman en geç 9.00’a uyanan ben, bu sabah 11.30’a zoraki uyanabilmiştim. İzmit’in İlim Tepe mevkiinde eşsiz esinti ve manzarasında derin bir uyku çekmiştim.
            Ertesi gün İzmit’ti hedefte ve amaç evvela bir otel bulmaktı. Bir otele ihtiyacım olduğunu düşünüyordum. Neredeyse bir İzmit’i gezmiş ve uzun bir zaman sonra nihayet otel bulmuştu. Sorun otel bulmaktı, fiyatlar ya da şartlar değil. Aslında zor olmadı ama biraz zahmetli oldu gibi. Bu sayede şunu da anlamış olduk; İzmit’de her bölge bir takım hizmetlere yönelik ayarlanmış. Mesela oteller bir bölgede, matbaalar bir bölgede, kyafetçiler, kafeteryalar, kuaförler… Her biri bir birlerine yakın ve aynı bölgeleri paylaşıyorlar.
Aynı zamanda bir bölgede farklı bir hizmet esnafı da bulunabiliyor bazen. Örneğin; Kıyafetçilerin genellikle yoğun biçimde yer aldığı alanda bir tane Kafe, Lokanta vs. de yer alabiliyor. Erzurum gibi her adımda dönerci, kebapçı yok. Kıyafetçi ve spotçu daha fazla, çoğunlukla bir şeyler yemek için araştırma yapmakta fayda var. Biraz sahilinden bahsetmek gerekirse durgun ve sakin bir körfez suyu var ve neredeyse körfezin tamamı tam bir atık yuvasına dönmüş durumda. Fabrikaların hemen hepsi atıklarını bu körfeze bırakıyormuş. “Denize girmek tehlikeli ve yasaktır” uyarı levhalarına rastlamak olası.

İzmit’e veda

            İlk etapta Marmara seyahati diye adlandırdığım gezim biraz şekillenecek gibi görünüyor. Pazar’a kadar İzmit’te, sonrası İstanbul, Tekirdağ ve İzmir yapmayı planlıyorum. Takvimler 13 Haziran’ı gösteriyor. Bugün ve bu gece İzmit’te son gün, güzel bir mangal ziyafetinden sonra ertesi gün sabah 200 numaralı belediye hattıyla İstanbul’a geçiyorum. Yaptığım en güzel ve özel gezilerden birisini yaptığımı hissediyorum bu yıl.
Bir nefes kadar hızlı gelip geçmişti şimdiden ilk dört gün. Takvimlerde yazan gün ve sayılar belki unutulacak ama yaşanan anılar asla. Tarih 17.06.2015’i, saatler 23.30’u gösterirken kalemimde sözcükler can buluyor. Salı sabahı Çorlu-Tekirdağ ziyaretinden sonra şimdi de İstanbul Esenler Otobüs Terminalindeyim. Yolculuk ve gezi devam ediyor. İstanbul-Balıkesir yolculuğu başlasın diyorum o halde.
Pamukkale Turizm’in 2+1’lik otobüsleriyle gecenin erken saatlerinde yolculuk başladı. İstanbul’un Asya tarafından Yalova üzerinden feribotla seyahat devam edecek ve son durak Bandırma-Balıkesir. Yolculuk başlamıştı ki, Romanya seyahati zihnimde canlanmaya başladı. Bükreş’ten Köstence’ye gidişimizi ve dönüşümüzü hatırlıyordum. Çektiğimiz sıkıntılı ve maceraları. İstanbul Esenler Otobüs Terminali’nin büyüklüğü ve yine her zamanki gibi olağan kavgaları görmemek mümkün değil. Gece başlayan yolculuk sabaha karşın 5.30 sularında tamamlandı.

Bandırma’da

            Bandırma, Balıkesir’in Marmara denizine kıyısı olan hoş bir ilçesi. Daha ilk günden şirin ve canlı bir ilçe olduğunu görebiliriz. Bir şehir kadar net bir duruşu var. Hatta bazı konularda Erzurum’la da atışabilecek ölçüde desek yeridir. İstanbul kadar sıcak değil, tabi kalabalık da sayılmaz. İzmit kadar bunaltıcı bir havası da yok ama oralar kadar canlı.
Ramazan ayına da yeni girmiş bulunuyoruz. Dün gece ilk sahuru yolda yaptık. Tabi burada da Diğer Marmara illeri gibi pek ramazanın tadı yok, çünkü büyük bir çoğunluğu oruçtan uzak yaşıyor. Ayrıca içki ve alkol tüketiminde de pek bir düşüş görülmüyor. Eti Maden şantiye ve fabrikasını da ziyaret etmeyi ihmal etmedik. Burada sahur 2.40’ta ve iftarda 20.45’te.
19 Haziran Cuma ve Ramazan’ın ikinci gününde hayata Marmara Bölgesinde tekrar merhaba diyorum. Bugün Bandırma’dan Ege’ye uzanan yolculuğa hazırlanıyorum. Yarın, Cumartesi ilk Ege seyahatim başlayacak. Balıkesir merkeze ve güneyine nispetle Bandırma daha ovacık tarzında. Yeşil bölgeler daha çok güneyde kalıyor.
Bandırma seyahatinin tüm giderlerini halaoğlu müh. Hüseyin Sümer karşılamıştır.

Marmara’dan Ege’ye

            Sabahın erken saatlerinde Uludağ Turizm’le başlamıştı ilk Marmara’dan Ege’ye seyahati. Bu seyahatimin asıl gayesi olan Nişanlımla irtibatımızda devam ederken, İzmir’e gidiş amacımın da Kardeşimi görmek olduğunu belirtmeliyim. Tabi civardaki akrabaları ziyaret etmek ve İzmir’i de görmek olduğunu dile getirmek lazım. Bandırma’dan İzmir’e ortalama 4 saatlik bir yolculuktan sonra nihayet hedefime ulaştım. İzmir’in otogarından Bornova’ya gitmek için paçaları sıvadım. Çoğunlukla ilk yaptığım şeylerden birini, sormayı denedim. Malum, atalarımız; Sora sora Bağdat bulunur demiş. İzmir’de kime sorduysam hep aynı sıcak ve yardım sever ilgiyi gördüm. Adres sorma veya yardım isteme konusunda gezdiğim diyarlar içerisinde ilk sırayı İzmir almayı başardı. Hiç kimse olumsuz veya kaba bir tepki göstermedi. Otogarda iki kişinin verdiği tarifle durağı, duraktaki genç-yaşlı yolcuların yardımları ve desteğiyle ilgili otobüsleri buldum. Bornova’da gideceğim yere bulunduğum yerden araç yokmuş. Gideceğim yer tam olarak doğrudan giden otobüsü Otogar bölgesinde bulmak zormuş. Bu yüzden belediye otobüsünde başta şoför olmak üzere birçok yolcu yardımcı oldu. Bilet ve para vermeden beni gideceğim bölgeye doğrudan giden otobüsün durağına bıraktı. Ardından detaylıca adres tarifi ve İzmir ulaşımıyla ilgili bilgiler verdi.
İzmir halkı Ankara ve İstanbul halkı gibi değildi. Yabancılara çekingen ve düşman gözüyle bakmıyordu. Beğenimi bu konuda kazanmışlardı. İzmir’de kaldığım süre zarfında, bir tez üzerine de detaylı araştırma yapmaya koyuldum. İzmir Bornova’yı, Konak, Çankaya ve karşı yaka mevkilerini etraflıca gezdim. Metro ve otobüslerde gözlem yaptım. “İzmir’in kızları güzeldir.” Tezinin doğruluğunu araştırdım ve sonunda şu kanaate vardım. Bu tez yanlış, yani bu tezi çürütülür. Güzel yerine, daha çok açık sözcüğü uygun olur. İstanbul ve Ankara’da daha çekici kızlar görmek mümkün.
Akşam ezanıyla oruçlarımızı açarken İzmir’de ramazanın pek tadının olmadığını da söylemek gerek. Ramazan’a özel şenlikler ve iftar için lokantalar bulmak zor. Siz lokantada iftarda topun atılmasını beklersiniz. Akşam ezanı her zamanki, sıradan bir gün gibi okunur ama top falan atıldığını duymazsınız. Siz vakti beklerken insanlar gelip ramazan değilmiş gibi siparişlerini verirler ve yiyip içtikten sonra kalkıp giderler. Sizde sadece bakarsınız. Bazen vakit girmiş olsa da, ezan okunuyor olsa da Erzurum gibi tam vaktinde çorbanızı önünüzde bulamayabilirsiniz.

İzmir’den Soma’ya

            Öncelikle belirmek gerek ki, Soma kendince ayrı bir dünyada yer alıyor sanki. Manisa arabalarıyla İzmir’den Soma’ya, yani Manisa’nın en batısındaki ilçesine gidemiyorsunuz. Bunun için İzmir’den sadece belli saatlerde hareket eden Soma Seyahat Turizmle gitmeniz gerekli. Yaklaşık 2 saatten fazla sürüyor. İzmir’in denizi ve de havası gayet hoş. Ancak tahminlerdeki veya hayallerimdeki gibi bir şehir değil. İstanbul’un asla yerini tutamaz. İstanbul hala hayallerimi süsleyen şehir konumunda yer alıyor.
İzmir sıcak ancak Soma daha da sıcak bir yer. İnsanın üzerine çökercesine yakıcı bir sıcağı var. Ancak her yer yeşillik ve küçük bir ilçe. Erzurum’un Aşkale ilçesi gibi denilebilir. Çok gelişmiş bir ilçe değil. Soma kömür madenciliği ve ormancılık başlıca geçim kaynağı. Ramazan konusuna gelirsek diğer iller kadar aşırı olmasa da burada da ramazan pek umursanmıyor. Ancak madencilerin hatırına bazı gelenekler oluşmuş. Mesela iftarda top atışı, sahurda davulla çağırma geleneği devam ediyor. Gerçi bazen ezandan sonra topun atıldığını duysak bile insana güzel bir haz veriyor. Tarihi bir Camisi var Soma’nın ve bu camide namaz kılmanın şevkine varıyoruz. Türk-İslam mimarisinden biraz daha farklı, hatta tam anlamıyla kendine özgü bir yapısı olan cami ahşap, süsleme ve mimari konusunda tam bir sanat eseri.
İzmit’te 3 TL’den aşağıya bulunulmayan Üzüm ve Kiraz, Erzurum’da 5 TL iken, İzmir’de 2 TL’ye ve Soma’da da 1 TL’ye satın alınabiliyor.

Foça Yolculuğu

            Soma’dan İzmir-Foça’ya da bir uğramak gerek diye düşünüp koyulduk yollara. Soma’dan evvele Bergama otobüsleriyle Bergama’ya, Bergama’dan Aliağa araçlarına biniliyor İzmir-Foça’ya gitmek için. Sonra Aliağa’ya varmadan Foça kavşağında inip, Foça arabalarına binmek gerekiyor. Sonrasında denizin en ihtişamlı, tatil beldelerinin en şık ve dağların en heybetlilerinin yer aldığı Foça’da olmanın hazzını yaşabilirsiniz. Tabi Askeriyenin merkezlerinden biri ama pek askeri seven yokmuş diye duydum.
Foça’da da tabiî ki Ramazan yok. Hatta hiç yok denilebilir. Türk kültürüne özenmiş Yunan şehri gibi bir diyar Foça. Merkezinde hemencecik boyluca uzanan sahilini ve kumsalını, kumsalında bikinili hanımları, kitap okuyan yaşlıları görebilirsiniz. Denizin berrak ve temizliğini içine Ramazan dolayısıyla girmemiş olsak da gözlemleyebiliyor ve gayet net anlayabiliyoruz. Yolumuzun üzerindeki Bergama’nın ve Bergama kalesinin de ne kadar güzel ve görülmeye değer olduğu kanısına varmamak elde değil. Bergama ayrıca bu civardaki en gelişmiş ve en güzel ilçelerden birisi. Fiyat ve süre konusuna değinilecek olursa, Soma-Foça arası gidiş-geliş ortalama 5 saat sürmekte ve toplamda 45 TL gibi bir beden cebinizden çıkabilir.

Geri Dönüş ve Seyahat Sonu

            16 – 18 günlük Marmara’dan Ege’ye adlı Seyahatimin de sonuna geldik. 26 Haziran Cuma günü son buluyor denilebilir. Balıkesir’den Esadaş Turizm’le Erzurum’a dönüş yapacağım. Araç Balıkesir’den hareket ettikten sonra yol boyunca Susurluk tabelalarını görüyoruz. Hüzünlenmemek elde değil. Yıllar önce dönemin en büyük ve gaddar Ermeni Terör Örgütü olan ASALA’yı bitiren ve faili meçhul bir cinayete,  unutulmaz trafik kazasına kurban giden Abdullah Çatlı akıllara geliyor. O olan adeta zihinlere derinlemesine işlemişti. Sonraları plakalar zihnimde canlanıyor. Balıkesir 10, İzmir 35, Manisa 45, İstanbul 34, Tekirdağ 55. İlk ziyaret yerim olan İzmit’in plakası ise aklımdan uçup gitmişti. Yolculuğumuz Bursa üzerinden Ankara, Sivas ve Erzurum istikametine doğru gidecek. Günün İftarı Ankara’ya yakın bir yerlerde yapılacak. Erzurum’un otobüs firmaları diğerleri gibi değil. Ramazan süresince Sahur ve İftar yemeklerine ve de namaz saatlerine önem vermekte. Oruç olunan saatlerde asla servis yapılmamaktayken, diğer bazı batı illerin firmalarında ise bilakis oruçlu olunan saatlerde servis yapılmakta ve servise de karşılık veren yolcular fazlasıyla mevcut. Erzurum’a vardığımızda Marmara’dan Ege’ye Seyahatnamem de son bulmuş oluyor. Anlatılacak o kadar çok şey var ancak zaman ve sözcükler yetersiz. Batı kesimlerimizde beş yıl önceki mevcut ormanların yok oluşu, canlı türlerinin kayboluşu insanı derinden etkiliyor. Hüzünlenmemek ve sitem etmemek elde değil. Doğanın nasıl kuruyup yok olduğunu, havanın kirletildiğini, insanların tüm tabiatı işgal ettiğini görmek ve engel olamamak ne kadar da acı.

            Bu seyahatname anı anına, günlük halinde kaleme alınmış olup sonrasında ise bu notlardan kısaltılarak derlenmiş ve Marmara’dan Ege’ye adı altında tekrar kaleme alınmıştır.
Yazım ve yayım tarihi; 29.07.2015


Görüş belirtin

Blog aboneliği | Yorum aboneliği

- Copyright © Mevlüt Baki Tapan - Powered by Hemen Tasarım - Designed by Johanes Djogan -